İki minik yaşam belirtisinin önce nokta sonra vesikalık hallerini elime verince rahim fotoğrafçısı, ben uzun yıllar boyu sürecek esaslı bir metamorfoza girmiş oldum. Bu, bilinçle, mantıkla değil, gayet tırtılınki gibi kendiliğinden gelişen bir mega-morfozdu!
İçimdeki canlılara duyduğum sevgi, saygı, merak ve şefkat öncelikle onları en iyi şekilde besleme hevesini getiriyordu. Sigara içmezdim, içkiyi özel günlerde tüketirdim; dolayısıyla içimdekileri bunlardan uzak tutmam zor olmadı. Ama yediğim gıdaların sağlıklı olanlarını seçmek, ve bunu 9 ay boyu her öğün yapmaya söz vermek takdire şayan bir şeydi. Gerçekten hiç zorlanmadım; çok kutsal bir şey başıma gelmişti ve bunu o an canım cips ya da bira istiyor diye sıradanlaştıracak kadar kıymet bilmez değildim. Yemin ederim, 9 ay boyunca ne sosis, ne salam, ne sucuk; ne de paketli, lezzetli ama içi boş bir gıdaya ağzımı sürdüm. (Doğumdan sonra, yediğim ilk sosisli ardından nasıl kustuğumu hatırladıkça tüylerim diken diken olur. Demek ki ne kadar güzel arınmış vücut, ne kadar özüne dönmüş bağırsak florası ve sosis ne kadar da 'hata' veren bir virüsmüş bu sistemde. Keşke doğumdan sonra da yüzde yüz sağlıklı beslenme takımında kalabilseymişim diye hayıflanırım. Ama çocukların için şampiyonluğu istemek, kendine ise amatör kümede gibi davranmak çok saçma bir annelik dramasıymış, zamanla yazdım, oynadım, hala da oynuyorum!)
'Organik' modası ben hamileyken mi çıktı, yoksa ben ancak hamileyken mi bu modayı fark ettim, ve hipnoz altında gibi onu takip eder oldum bilemiyorum. Dediğim gibi, içindeki mucizeyi hayırlısıyla taçlandırmak için kafada, algıda, ruhta müthiş bir dönüşüm yaşıyorsun. Bu 'organik' furyası da içinde debelendiğim ilk farkındalık oldu. Fazla bilmek, okumak aslında iyi bir şey değilmiş dedim doğurduktan sonra, ama doğurmadan önce bilmeseydim çatlardım, öğrenmeseydim delirirdim, araştırmasaydım kendime yediremezdim. Yiyeceklerin, içeceklerin organiklerini ararken ve bütün paramı onlara gömerken aslında işin o kadar basit olmadığını fark ettim. Yani 'organik' yazanlar 'organik' olmayabiliyor, yazmayanlar ise gerçek 'organik' olan olabiliyordu. Bu ne gereksiz bir dilemaydı, ve çok üzücüydü. İnanmak istiyordum birilerine, bir şeylere... (Sesli gülüyorum bu cümleme şu an. O zaman yaşadığım bu hafif kıymıklı his, 13 yılın ardından, 'hiçbir şey gerçek değil, hiç kimse güvenilir değil - net!' kafasına evrildi. Bunu artık 'kıymık' değil, beton çivisi tasvir eder!)Yediğim içtiğim şeylerin organikliği, gerçekliği, hijyenikliği, tazeliği yeteri kadar kafaya takılmıyormuş gibi, bir bebeğin etrafında ve içinde olacağı her şey de kalite bakımından kafaya takılasıydı! Mesela gardıroplarının içindekiler... Sentetikler mi, saf pamuklar mı? Beşikleri, halıları, nevresimleri, biberonları, oyuncakları, şampuanları, kremleri, bezleri, patikleri doğal mı değil mi? 'Doğal da doğal' derken neden ceplerimiz sürekli boşalıyor ama daha çok eksik var? Alla'hım biz nasıl çıktık bu işin içinden? 'Bebek rızkıyla gelir' diye bir türkü tutturuyorsun yoksa bağırarak kaçarsın dağlara, 'Bir incir yaprağı giydirir, muz yapraklarından da çarşaf yaparım olur biter' dersin!
Sevgiyi damla damla değil çağıl çağıl akıtan sevdiklerimiz sayesinde tüm zorluklar adım adım aşıldı, ufak yuvarlak çakıllar gibi ayaklarımızı acıtmadan... Başta annem Tamay, ablam Ece olmak üzere tüm ailem, eski eşim Yuri'nin ailesi, ve de kardeşim saydığım Esra'm en az bizim kadar mutlu, heyecanlı ve destekçiydiler. Bir bayram sofrasını kurar gibi herkes bir şeylerin ucundan tuttu ve elimizden geldiğince iyi koşullarda bir karşılama yaptık bebeklere. Haklarını ne öpücüklerle ne sözcüklerle ödeyebiliriz...Değişim, dönüşüm diyordum... Bu kitabın hikayesindeki perspektif doğaya, doğala dönüş... Bunu anlatmaya öyle hasretim ki... Şu an olduğum insan olmamda, şu an yaptığım şeyleri yapmamda, doğaya duyduğum aşkla bulduğum fikirleri hayata geçirmemde en büyük tsunamik güç benim bıdıklarımdır... Onlar birinci cemre gibi içime düştükleri andan itibaren, sanki 'level atladım' -şu an 13 yaşındaki Canik'imin oyuncu deyimiyle...Daha çok dışarı çıktım. Denize, göğe daha çok baktım. Gözlerim detayları görür, saçlarım rüzgarı duyar oldu. Islığım yağmura jenerik uydurdu, kalemim, sesim açıldı, yaratıcılığım şahlandı. İç dünyamda öyle bir 'büyük patlama' oldu ki, sanki iki bebeği değil koca evreni doğuracaktım. Tüm çocukları daha çok sever oldum, hayvanlar ve bitkilerle çevrilmek, çok şey deneyimlemek, ve deneyimlerimi yine çocuklara anlatmak istedim. Projeler meteor yağmuru oldu gecelerimde....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder